Hayatta sık sık kimi alanlarda neden çok az sayıda kadına rastlandığı üzerine mini münazaralara girmişimdir. Hayli eskimiş bir tartışma tabii ama karşınıza kadınların ‘o alanda’ yetenekli olmadığı gibi bir argüman geldiğinde gene de tutamıyorsunuz kendinizi. Bilim olabilir bu alan, sanatın bir dalı olabilir; şiir olabilir, komedi olabilir. Gözlerimle orta yere kadından yönetmen olmaz yazan oyuncu görmüşlüğüm var, ne denebilir ki. Sanırsınız bütün şartlar eşit, hep eşit oldu da kadınlar tembellikten ya da beceriksizlikten yan çizdi.
İzlediğim dizi; 1950’li – 60’li yıllarda kendisini tamamen erkeklerin egemenliğindeki (tabii o zaman mutfak hariç bütün alanlar erkek egemenliğinde) bir dünyada kanıtlamak durumunda kalan çok yetenekli, bilgili ve tutkulu bir bilim insanının: kimyager Elizabeth Zott’un gerçekten ilham veren hikâyesini anlatıyor. Yine kelimenin yerli yersiz kullanılıp ayağa düşen değil gerçek anlamıyla ‘sıra dışı’ bir kadın Elizabeth. Ve vasatların dünyasında işi çok zor çünkü cinsiyeti sürekli bir engel olarak dikiliyor karşısına. Çalıştığı laboratuvarda erkek meslektaşlarından sekreter muamelesi görüyor, çalışmalarını geceleri gizli gizli yürütmek, gündüz de onlara kahve yapmak durumunda kalıyor. Ki kahvesi bile sıra dışı çünkü Elizabeth kimyanın kurallarını hayatın tamamına yayan bir kimyager ve laboratuvar kadar benimsediği diğer alan mutfak. Hobi olarak değil ciddi bir araştırma alanı olarak, çünkü “Yemek yapmak hayati bir iştir”.
Sekiz bölümlük dizinin adı “Lessons in Chemistry” ve kadından laboratuvarda da çalışsa güzellik yarışmasına katılmasını, azıcık kırıtmasını ve yerli yersiz kıkırdamasını bekleyen dünyada gerçekten bir sebebi yolsa gülümsemeyen Elizabeth’i Brie Larson oynuyor. Elizabeth erkek olduğu için daha ünlü ve prestijli (Nobel adaylığı da var genç yaşta) olan ama ondaki dehanın hakkını saygı ve hayranlıkla veren kimyacı Calvin Evans’ta (Lewis Pullman) ruh eşini, hazırlayıp sunduğu ezber bozan feminist yemek programında ise şöhreti ve dünyayı değiştirme gücünü buluyor. Özellikle kendilerine evde oturmaları dayatılan kadınların dünyasını. Bunlar da spoiler değil, daha yolun başı.
Kadınların nerelerden nereye geldiğini ve daha kim bilir ne kadar yolları olduğunu ama kendilerine dayatılan uydurma sınırları aşmakta da ne kadar mahir olduğunu çok akıcı ve komik bir dille anlatan bir Apple TV dizisi “Kimya Dersleri”. Ayrıca kimya ile ilgili de ufuk açıyor, karşında hoş tutulması gereken bir sponsor olduğu zaman bile inandığını söylemek – ve inanmadığını söylememek – konusunda da.
Elizabeth her haliyle; bilim insanı, televizyoncu, sevgili, arkadaş ve anne olarak unutulmaz bir karakter ve onu yaratan yazarın ilk romanını 65 yaşında yayımlamış bir kadın olduğunu öğrenmek beni iki kere büyüledi. Bonnie Garmus’un New York Times çok satanlar listesinin birinci sırasında haftalarca kalan, 2022 yılında Goodreads-En İyi İlk Roman ve Amazon – En İyi Roman ödüllerini kazanan kitabı 40 dile çevrildi, Türkiye’de de Filiz Sarıalioğlu’nun çevirisiyle, “Bir Kimya Meselesi” adıyla Altın Kitaplar’dan yayımlandı.
Hem izlenesi hem okunası, izlerken bile “şuradan bir kalem alıp bunu not mu alsaydım” dedirten cümlelerle dolu bir hikâye.